31 Aralık 2014 Çarşamba

Mis Kokuya Aşık Çocuklardık Biz

Biz daha küçüktük 5-6 yaş civarındaydık. Okul yok, sabahtan akşama kadar sokaklardayız. Benim saçlarım çok uzun. Annem ben uyurken azar azar alır tel tel tararmış, uyanıkken izin vermezmişim çünkü.

Güzel kokan güzel ablalar vardı mahallemizde. Hayır isimlerini hatırlamıyorum. Çok güzel koktuklarını hatırlıyorum. Biz kapımızın önünde otururken, o güzel kokan güzel ablalardan biri gelmiş, saçlarımı okşamıştı. Ne güzel saçların var demiş, konuşmuştu benimle. Eminim arkadaşlarım beni çok kıskanmıştır o zaman. Çünkü güzel kokan güzel abla beni beğenmişti. Oysa ben en çirkin olandım.

Sonra nasıl oldu bilmiyorum, o ablanın işten dönüş saatini aşağı yukarı bilir hale geldik. İşten dönüş saatine yakın uzaktan durağa bakar, otobüsten inenleri izlerdik. Onu gördüğümüz an, evimizi tam karşısında duran en sevdiğime koşardık; zeytin ağacına. Ağaca tırmanır ve güzel kokan güzel ablanın yaklaşmasını beklerdik. Yaklaşınca bağırmaya başlardık: ' yardım ediiin, anneeee, korkuyorum' diyerek yalandan ağlardık. Güzel kokan güzel abla gelip kucağına alır, indirirdi bizi. Ona yakınlaştığımız an mis kokusunu doya doya çekerdik içimize. Bu alışkanlığı ne zaman bıraktık bilmiyorum, ama bu devam etti bir süre hatırlıyorum. Biz güzel kokan güzel ablaların olduğu mahallenin, mis kokuya aşık çocuklarıydık. Biliyorum.

29 Aralık 2014 Pazartesi

Farkındalık Oluşturan Filmler 1 : Otizm,Asperger Sendromu

Merhabalar uzun zamandır böyle bir yayın hazırlamak istiyordum. Üniversitemizde her sene düzenlenen Özel Eğitim Sinema Günleri'yle farkındalık oluşturmayı amaçlıyoruz. Burada da farkındalık oluşturmak adına, farklılık gösteren bireylerimizi konu alan filmleri listeyeceğim. Çok fazla ayrıntıya girmeyeceğim zira çok ayrıntıya girilince heyecanın kaçtığını düşünüyorum. İzlemediğim filmleri listeme eklemeyeceğim ve listenin devamı da olacak. 


Yağmur Adam : Birçoğumuzun izlediği bir film olsa gerek. 1988 ABD yapımı bir film. Başrollerinde Tom Cruise ve Dustin Hoffman var. Otizmli abisinin varlığından babasının bıraktığı miras sebebiyle haberdar olan üçkağıtçı bir kardeş ve otizmli abiyi konu alıyor film. Kesinlikle izlenmeli.






Ben X:  Otizmi olan Ben gittiği okulda çevresinden kaynaklı uyum problemleriyle karşılaşmaktadır. İnternette oynadığı bir oyunda saygı duyulan, başarılı bir karakterdir.  Oyunda tanıştığı Scarlite'la gerçek hayattada tanışır. İnsanoğlunun kendisine  benzemeyene tutumunu göreceksiniz bu filmde. Bu filmi izlemeyenler lütfen ertelemesin daha fazla. 




My Name is Khan: 2010 Hint yapımı bir film. Khan Asperger Sendromlu, müslüman genç bir adam. San Fransisco'da yaşamaktadır. 11 Eylül olaylarından sonra müslümanlara gösterilen tepki sebebiyle adını temize çıkarmak ister. 





Mozart ve Balina: Diğerleri kadar değil belki ama yine çok güzel bir film olduğunu düşünüyorum. Asperger Sendrom'lu Donald ve Isabelle'in  aşkını konu alıyor. İzlenmeli.


Sevgiyle kalın ve umutla.. 

24 Aralık 2014 Çarşamba

Geçmiş Zaman İçin Dilekler - 1

Annesi küçük kızın kumral, uzun saçlarını taramaktan yorulmazdı hiç. Demir tasa sıcak su koyar, ince dişli tarağı tasa batırıp kızın saçlarına götürürdü. Alttan özenle toplar ve örerdi. Örülü hali dahi o kadar uzundu ki annesi ördükten sonra aşağıdan yukarıya doğru katlardı küçüğün saçlarını. Omzunda şişman bir örgü dururdu.
Okula geliş gidişlerinde hep hayret ederdik. Parlak ama kendini göstermeyen, örgü yığını  onu ne zaman görsek omzunda yüktü. Yorulmaz mı diye sorardık sık sık. Yorulmadığını söylerdi. Annesinin uzun saçı sevdiğinden bahsederdi. 'O zaman aç derdik, aç da bi bakalım.' İzin verirdi açardık, çok güzel parlak saçlardı onunkisi. 'Açık bıraksan olmaz mı?' derdik.' Olmaz karışır, birbirine girer' derdi. 'Bi ders olsun aç olmaz mı?' derdik. Bi ders açardı, sonra tekrar örmemi isterdi. 'Rahat edemiyorum' derdi. Üstüne giderdik, 'biraz kes olmaz mı? O zaman açabilirsin, karışmaz hem' derdik. Ne çok dert edinmiştik onun saçlarını. Birgün olsun açtığını hatırlamıyorum. Ben onu bildim bileli saçları omzunda bir yüktü.
Sonra bigün okula gelmedi. Bıraktı okulu. Muhtemelen 6. sınıfa geçtiğimiz yıldı. Evlenmişti. Üzüldüm, ama daha küçük dedim. Yengem 'severek evlendi' dedi. Şaşırdım. İyi biliyorum şaşırdığımı. Sonraki yıllarda şaşırmaya devam edecektim. Başına kötü şeyler gelen, evden kaçan arkadaşlarım da olcaktı. O günleri düşündükçe hala şaşırıyorum. 
Sonra gerçekten sevdi mi diye düşünüyorum. O uzun parlak saçları düşünüyorum, eşinin şefkatle taradığını.. Filmlerdeki gibi büyümesine müsaade etmesini, onu sevmesini istiyorum. Geçmiş zaman için dileklerim var. Lütfen geçmişte böyle olmuş olsun. Lütfen eşi her akşam saçlarını taramış olsun, sıcak suya batırılmış tarakla. Lütfen, onu küçüğüm diye sevmiş olsun. Sonra evlenecek kadar  sevmeyi öğrendiği yaşta o kız o adamı yeniden sevsin. 

17 Aralık 2014 Çarşamba

Sanat İnsandır


Yürüyorum. Nerden geldiyse aklıma, düşünmeye başlıyorum.
Sanat sanat içindir. Sanatın tek amacı güzel biçimler yaratmaktır, amacının dışına çıkamaz.
Sanat toplum içindir. Sanat insana fayda sağladığı sürece anlamlıdır.

İki zıt görüş.Düşünüyorum kendimce doğru olanı arıyorum. Sonra diyorum insan sanat için olsun. Değil mi ki sanat güzelliktir, o zaman diyorum insan sanat için olsun, güzellik olsun her yer sanat kokalım. Sonra baştan sona her yeri sanatla dolduran bu insanlar asıl sanat olma şerefine ulaşırlar. Yani güzellikten bıkmadan güzellik doğuran insan, bir süre sonra güzelliğin kendisi olduğunu, başlıca sanat olduğunu anlayacaktır. Güzel insansa, topluma zarar vermez niye versin ki güzel insan sonuçta. Herkes böyle olsa toplum da güzel olur, değerli olur. O zaman  sanat insana değer kazandırır. Toplum, değerli bir sanat olur. Sanat, değerli bir toplum.. Olmaz mı?

Meşrulaştırılmış Ölüm


İnsanın türlü türlü derdi vardı. İnsanın türlü türlü çeşidi.... Kimisi yaşama tutunurken kimisi ölümü tutardı. Hayret ederdim doğrusu. Ölüm bir karanlık kuyu. Ne diye ölürdü insanlar bilmek isterdim, anlamak.. Düşünüyorum;
- Amaçsızlardır belki?
 Amaç edinsinler.
-Farklı olmak istiyorlardır?
 İyi de herkes ölür.
-Yaşamı değersiz buluyorlardır?
 O zaman değer katsın.
 Ne bileyim bir çıkış kapısı arardım, ölümü istiyenler için. Ve bir gün hiç olmadık bir zamanda dank ediyor, belki diyorum, kendine fazla geliyordur. Birden fazladır. Yani kendisinden bir tane tek olsa, yaşamla da, insanlarla da, kendiyle mücadele edebilirdi belki. Ama birden fazlaysa, iş zorlaşırdı. Bi tarafı gel diğer tarafı git dediğinde hangisini dinleyecekti mesela? Bir anlığına o oluyorum. İşin içinden çıkamıyorum, birden fazla karakter tek kişide nasıl barınabilir? Yoruluyor muydu böyle olmaktan acaba. Zıt karakterler? Bir insanda birden fazla insan olabilir miydi? Dahası bunlar zıtlıklardan oluşabilir miydi? Bir yanı gel derken diğer yanı git diyen insan, hangini yapsındı? Kendini gerçekleştiren insan mutluydu, iyi de hangi kendini gerçekleştirsindi? Kafam onunla meşgul, cevaplara ulaşamıyorum. Ölümü meşrulaştırmaktan korkuyorum, onun için bile..

16 Aralık 2014 Salı

Eski Dost Diye Bir Şey Yok Efenim Dost Her Daim Dosttur!


Merhabalar. Ben efendim, türk kahvesi keyfinden geliyorum da hava atmaya geldim buraya. Orta şekerli, narlı lokumlu. :D

Bizde türk kahvesi içilmez pek, yani ailecek öyle bir alışkanlığımız yok-tu. Ben hariç. Üniversiteye ilk geldiğim yıl canımlar, Kyk'da 8 kişilik odada kaldım. 8 kişi bir odadaydık, musmutlu bir tabloyduk biz. 8 kişi bir eve sığamazken biz bir odaya sığışıp gidiyorduk. İşte o sene alıştım kahve içmeye. Her gün kahvaltı sonrası ve akşam yemek sonrası. Sonra da fincanın dibini sıyırır yüzümüze sürerdik, maske yanii en doğalından. :)

Bir arkadaşımızda çok biliyo gibi ellerimize telveyi sürer, sonra da masaj yapardı. Şimdi 8 kişinin 5'i mezun oldu. Biri İstanbul'a gitti. İki kişi kaldık ama görüşmüyoruz, anca denk gelirsek. Ben tatillerde filan aramam çok, yani ne bileyim aramam işte. Ama severim her birini ayrı ayrı. Özlemem diyodum ama özlüyorum tek tek. :)

Ben ranzanın üst katındaydım, alt katta Eso vardı. Razadaştık biz, uydurmuştum. Ranzamızın hemen dibinde dolabımız vardı, demir dolap,mavi. Asker gibi hissediyorduk kendimizi. Dolabın üstüne kitaplarımı filan dizerdim, başka bir sürü ıvır zıvır da. Sabahları da çok erken uyanırdım, kitap okumaya. Sessiz olmak için uğraşırdım ama o zaman da elim ayağım birbirine girerdi kitaplar patır patır düşerdi Eso'nun kafasına. Eso hep sıçrayarak uyanırdı, ters ters bakar ama bişey demezdi. Sonraları alıştı zaten.  :) Eso fena konuşkan kızdır, bi görseniz ölümüne konuşur. Mesela telefonda saatlerce konuşur, sonra çok konuştum kapatayım der ama yine konuşur. Ben çok konuşmam ama sorun değildir onlar için çünkü dinlediğimi bilirler. :)

Eso inanılmaz saçmalardı, yani birlikte saçmalardık. Ne güzeldi. Benim 11'den sonra hatlar karışırdı. Hep espiri yapar, gülerdim. Onlar da dalga geçerlerdi. :D

Ben çok makyaj yapmayı bilmezdim, onlardan öğrenmiştim çoğunu. Mesela Ello uu bi güzel kızdır. Çokta ustadır. Beni alır boyar da boyardı. Can sıkıntısından iştee. Hep final haftaları en çok. Herkes ders çalışırdı biz makyaj yapar, taklit yapardık. Bi keresinde skeç bile yapmıştık odada.
Ben dans etmeyi bilmem, onlar öğretmeye çalışırlardı. Değerli olduğumu hissettirirlerdi. Güzel insanlar yanii. Özledim hepsini, tek tek ayrı ayrı.



:)

15 Aralık 2014 Pazartesi

Deli Saçması Şeyler Bunlar

Bazı insanlar canımlar, ne kadar sizden farkında mısınız? Ya da sizde böyle düşünüyor musunuz?
Sanki yazdıkları, kurdukları cümleler sizden çıkmış.
 Sanki duygu kardeşliğinde nirvanaya ulaşmışsınız. O kadar aynı hissediyorsunuz. Özellikle bloglarda daha fazla hissediyorum bunu. Gerçek yaşamda yok sanki bu kadar. Bilmiyorum. Ya da belki de insanlar yazarken daha iyi ifade edebiliyorlardır kendilerini. Benim için kesinlikle öyle. Konuşunca tutulurum çoğunlukla. Nasıl anlatacağımı bilemem bazen. arkadaşlarıma sorarım ' anlatamadım dimi?' gülerler 'hayır, anlattın' derler velev ki ben buna inanmam. :) 
Acaba bundan mı ki bloglardan tanıdığım insanları çook sevişim. Gerçekten çok ama, yani büyük bi çokluk. Geçen gün fotograf çekiliyoruz bloğuma koyacağım dedim. Bloğun mu var dedi bir arkadaşım. Evet dedim. Sonra nasıl bir şey olduğunu sordu, buraların. Güzel dedim, çok güzel insanlar var. Boş değil, güzel bir dünya. Sana bir sürü şey katar bloglar. Hem eğlenceli, hem öğretici, hem de bir sürü dostluk var, en güzelinden. Düşünsene birbirimizden çıkarımız olamaz, öylesine sevmek için seviyoruz birbirimizi. Ben orda tanıyıpta kim olduğunu dahi bilmediğim o insanları gerçekteki birçok arkadaşıma değişirim. Öylesi güzel insanlar var dedim. Şaşırdı. Şaşırsın. Banane. Bazen duygularımı açıyorum, gülüyolar. Saçma buluyolar, tuhaf bakıyolar. Ama neden? Kapıyı çarptığında, insandan özür dileyen ama kapıyı umursamayan insanlara şaşırıyorum. Özür dilerim diyorlar, içerdeki insana. Peki ya kapı? diyorum. Gülüyolar. Eşyanın ruhu yok mu? Tam olarak ona vurdun diyorum. Deli saçması şeyler bunlar. N'apsam bilmiyorum. İnsanların içinde ağaçlara gizlice gülümsüyorum. Yalnızken açıklıyorum neden gizlice yaptığımı, 'beni anlamazlar inanın, açıklayamam' diyorum. Bence onlar anlıyo, neden böyle yaptığımı. 
Sokakta yürüyorum. Dağ taş Allah'ı zikrediyor, ben üzerinde yürüyorum. Canım acıyo, yumuşak yürümeye çalışıyorum, ağlıyorum. Diyemiyorum da kimseye. 'Kanatların mı var ki uçasın, yürüyeceksin tabi' derler. Demesinler, biliyorum. Ama aklıma geliyor işte.


Posted on 19:56 | Categories:

Anı: Bu Kareye Böyle Yansısın



Eski fotoğraflara bakıp hayret ediyorum. Yaşam var, ölüm var, değişim var. Sürekli bir değişim. Fotoğraftaki dayım, kucağındaki ben. 92 yılı. Sanıyorum ki Eylül ayı.Gazi Osman Paşa bu yeşil yer. Bu evlerin hepsi tek tek yıkılmış. Bu ağaçların hepsi tek tek sökülmüş kökünden. Baksanıza gözlerime; korku, bi hoşnutsuzluk var sanki. 'Bu kareye böyle yansısın, vakti gelince anlarsın' bakışı bu. Öyle yorumluyorum. Ya da dayımın tutuşundan kaynaklanıyo, bilmiyorum.

Fotoğraflar dostlar, gerçeği vurur insanın yüzüne. Bu yüzden uzun süre bakınca  içim burkulur.  Her ayrıntı önemlidir benim için. O evler yıkılınca başka neler yıkıldı mesela, kaç kişi bu evlerde ne anılarımız vardı dedi?

Ağaçlar bence ağlamıştır. Ben ağaç olsam, hüngür hüngür ağlardım.
Böyle şeylere üzülüyorum. Hemen ağlayasım geliyo.

Ben o zamanlar 7 aylık filanım. Ben doğmadan bir sene önce ablam vefat etmiş. Abim ablamı çok severmiş. O yüzden bana ablamın adını vermiş. Ben doğduktan 4 ay sonra da abim vefat etmiş.

Bilirsiniz insan kendinde hep suç arar. Ben de hep diyorum iki ölümün ortasıyım. Neden ki? Canım sıkılıyor. Abim ablamı çok sevmiş ama doyamamış. Beni sevmiş bana da doyamamış. Sanki aynı isimdeki kişileri sevemezmiş gibi,gitmiş. Oysa öyle değil, vakti gelen gidiyo. Ama işte insanın aklına böyle saçma şeyler de geliyo. Demek ki annem 2 seneden az bir zaman içinde iki evlat kaybetmiş. Beni sevmiş midir acaba diye düşünüyorum. Yani ne bileyim öyle işte. Anneme soruyorum bazen, 'anne o zaman seviyo muydunuz beni?' sevdiklerini söylüyo tabi. Ama en çok ablamı ve abimi sevdiğini de söylüyo. Kıskançlık gibi değil de üzülüyorum. Keşke ben de onlar kadar iyi olsam diyorum. Ne bileyim belki onlar kadar iyi olsam daha az özler gibi. Bilmiyorum.

Ölüm bir süre sonra unutulmaz, bastırılır. Yani tamamen unutulmaz bence. Alışma da değil. Alışılmaz. Geçen senelerde düşünüyorum, bence ben ölümden etkilenmem en yakınımın ölümü bile acıtmazmış gibi geliyo tuhaf. Oysa salakça bu düşünce. İnsan ölümden etkilenir hem de çok. Niye böyle düşünmüşsem. Yıllar sonra hiç görmediğim halde ablamın ölümünü düşünürken bile canım acıyo. Tv'de ölüm haberleri görünce canım acıyo, kitapta, filmde.. alışılmaz tabi ki. İnsan neden ölüm gibi birşeye alışsın ki.. Alışmasın. Yani az olsun diyorum, mesela savaşlar, gençler,kadınlar, çocuklar, yaşlılar öyle ölmesin bence. Bilmiyorum ki bu yazı nerden geldi buraya kadar. Biraz dağınık oldu bide. Ne bileyim, bilmiyorum işte. Bazen insan olmak, fazla ağır.

13 Aralık 2014 Cumartesi

Anime: Tonari no Totoro To to ro


Merhaba siz Totoro'yu biliyor  musunuz? Ben bilmiyordum dün geceye kadar. Sağ olsun bi güzel film gurmesi bloggerlar var da öneriyolar. :)

İki kız kardeşin orman ruhlarını görmesi sonucu renkli hayatları daha da renkleniyor ayrıntıya girmek istemiyorum, bence kesin izleyin.. Musmutlu bir anime. Çok güzel. Kız kardeşimi özledim, bi sarasım geldi ki.. :)





Totoro hep gülsüüün :)




Vatsapta okuldaki yakın arkadaşlarımıza grubumuz var. Pis kız olup onları kandırdım. Grup adı izlediğimiz film veya kitap isimleri olsun izledikçe/okudukça en son izleyen değiştirsin dedim. Hepsi kandı. Şimdi grubumuzun adı Totoro to to roo :D

İyi geceler, mutlu kalın.

11 Aralık 2014 Perşembe

Göğe Sırrını Açan Küçük Kız

İncecik bir dal üzerinde oturmuş göğe sırrını açan küçük kız; sen gerçek misin? Anlattıkların gerçek mi? Diyorsun ki bu ağaç güçlü, ben üzerindeyken kırılmayacağına söz verdi. Göğe sırrını açan küçük kız, gök sana ne cevap verdi? Anlattıklarına kulak misafiri oldum. Biz ağaçla konuşmayız. Göğe selam vermez ağacın yapraklarını okşayıp sen hep güzelsin demeyi bilmeyiz.  Göğe sırrını açan küçük kız, göğün kulağı nerede? hani ya ağzı? Şimdi de kuşlara el sallıyorsun. Kuşlar  bana kanat çırptı diyorsun. Göğe sırrını açan küçük kız sen böyle yaşanır mı sanıyorsun?
Beni görüp 'sen de mi göğe sırrını açacaksın?' diyorsun. 'arkanı dönüp kulaklarını kapat, birazdan konuşmam bitecek diyorsun.

arkamı dönüyorum, ellerim kulaklarımda. Bak diyorsun senle konuşmaya gelmiş bir insan. Hani gelmez diyordun. Sıra onda şimdi gideyim, akşam gelirim diyorsun. Şimdi gelebilirsin, ben gideyim diyorsun. İncecik daldan atlayıp, kulağıma eğiliyorsun: 'istersen içinden konuşabilirsin, o seni duyar' diyorsun. Sonra göğe el sallayıp koşarak gidiyorsun. 
Göğe sırrını açan küçük kız, gök beni dinliyor, ağacın yaprakları huzur veriyor, kuşlar kanat çırpıyor ve ben bağırıyorum 'yine gelin'.


Bir Alık Balık

Bigün ruhumuza değil zamanımıza uzak bi gün bi balık şöyle demiş buzulların altından: hareketsiz olan sadece bedenim, ruhum olabildiğince kıpırdak. Düşüncelerim vücudumla donar sanıyorsan yanılıyorsun buzulcuk. Birgün, evet bir gün düşüncelerimin parlaklığı, hayallerimin sıcaklığıyla eriyeceksin. Ve o zaman ben binlerce yıldır düşünen, hayal kuran bir balık olacağım. Sense milyonlarca yıl sonunda  bir alık balığın hayalleriyle eriyen bir buzulcuk..